İsa Hüseynov (İsa Muğanna 1928 - 2014)
Cavid Memmedli 06/04/2014
İsa Hüseynov, çocukluğu Stalin’in
Kollektivleşme, Baskı (Repressiya) ve İkinci Dünya Savaşı yıllarına denk gelen,
o yılları çocuk, delikanlı ve genç bir vatansever olarak yaşayan nadir
yazarlarımızdan, aydınlarımızdan biri olmuştur. Eserlerinde İkinci Dünya
Savaşı’nın acılarını özellikle arka cephe olaylarını lirik-psikolojik bir dille
ele alıp işleyen İsa Hüseynov, hayatının son 20-25 (belki 25-30) yılında
tamamiyle yeni bir yazı üslubu (ve zengin bir konu çeşitliliği) benimsemiş olmasına
rağmen okuyucuları tarafından daha çok 1950-1990 yıllarının nesir yazarı olarak
sevilmiştir.
İsa Hüseynov, ilk eserlerini
yazdığı 1940’lı yıllarda “Hitler’in Nasyonal-Sosyalizm formülünü çevirip
Sosyal-Nasyonalizm haline sokan Stalin”in (tırnak içinde gösterdiğimiz tespitler
Mehmet Emin Resulzade’ye aittir – N. M.) Bolşevizm yılları idi. Tek partili
(SSCB Komünist Partisi) bir rejimde bütün güçleri tek elde birleştiren hakim
partinin kendi içindeki sistemini M. E. Resulzade şöyle özetliyor: “...
aşağıdan yukarıya giden bir demokrasi sistemi değil, yukardan aşağıya gelen bir
ihtilal sistemi terviç edilirdi [revaçtaydı]. İhtilalci ekalliyyet hakimiyeti
ile merkeziyet [devrimci azınlığın hakimiyeti ile merkeze bağlılık], Bolşevik
Partisi’nin değişmez şiarı idi.” (bkz. M. E. Resulzade: Stalin’le İhtilal Hatıraları, s. 11)
İşte genç yazar İsa Hüseynov da
SSCB’nin ihtilalci azınlığının çokyönlü baskılarla dayattığı,
edebiyatı şartlandırdığı ve Komünist Partisi’nin ruporu (propaganda aracı) haline
getirdiği yıllarda – ne idiği belli olmayan Sosyalizm
Realizmi metodunun hakim olduğu senelerde – üstelik “ulu rehber”, İkinci
Dünya Savaşı’nın galibi İosiff Stalin’in hayatta olduğu yıllarda ilk edebi
eserlerini vermeğe başlamış ve dikkatleri üzerine çekmişti... Bu o yıllardı ki
henüz Cengiz Aytmatov Cemile’sini yazmamıştı.
SSCB Komünist Partisi,
edebiyattan “sosyalizm realizmi” doğrultusunda eserler bekliyordu. Yazarlar bu
türden edebi ürünler ortaya koymaya mecburdu zira edebiyat, Sosyalizm’in
benimsenmesi ve yaygınlaşmasına, devletin güçlenmesine hizmet etmeliydi. O
devletin ki “... ancak tedhişin kullanıldığı metodlarla teessüs edebilirdi”
[terör niteliğindeki baskının uygulanması sonucu kurulabilir, ayakta
durabilirdi], “tarihin yürütücü amilinin, ‘halk’ denilen amorf kitle değil, inkılapçı
ekalliyyet zümresi”nin [devrimci azınlık seçkinlerinin] olduğuna inanılırdı...
Bu devlette çağdaş beşeri değerlere “çürümüş bir Avrupa medeniyetinin
safsataları” olarak bakılırdı. Ülkenin dört bir yanına açlık, yoksulluk,
mutsuzluk ve büyük bir hayal kırıklığı getiren ‘Sosyalizm ihtilali’ni gerçekleştiren
örgüt ise “nevi kendine münhasır bir emperyalist fırka” olduğu halde “beşerin
vicdanı, aşkı, yüreği; fikri, düşüncesi, zihni, dileği; bütün Yeryüzü’nün hoş
geleceği ve her zevk ü sefası” olarak (Samed Vurgun) görülmeliydi... Bu örgütün
başındaki kişi de “...strateji ile diplomasiyi nefsinde cem eden siyasi lider” (Atatürk
misali) olmak yerine vatandaşlarını korku ve şiddete, baskı ve sindirmeye maruz
bırakarak devleti güçlendirmeye çalışan diktatördü... İşte İsa Hüseynov da bu
gerçeklerin tamamını bildiği halde her kelimesi sansür süzgecinden geçirilen edebiyat
âlemine gelmeğe cesaret etmiş ve “Sosyalizm realizmi” kalıplarını çiğneyen
eserler vermeye başlamıştı...
Tütek
Sesi, Saz, Kôllu
Kôha... bu eserlerden bazılarıydı. İsa Hüseynov bu eserlerinde, yukarda ana
hatlarıyla özetlemeğe çalıştığımız örgüt
ve liderin mahalli paralellerini
ortaya koymuştu - Sosyalizm İhtilali’ni gerçekleştiren “nevi kendine münhasır
emperyalist fırka’ya yani Komünist
Partisi’ne Kolhoz; vatandaşlarını
korku ve şiddetle, baskı ve sindirmeyle ezen diktatör Stalin’e ise Cebrail
(İsa Hüseynov’un dilinde ‘Azrail’) demişti.
Üstelik, Komünist Partisi’ni arkasına alıp devletin verdiği yetkiyi kullanan Cebrail’e
‘Azrail’ deyen kişi, ‘amorf’ (köksüz) sayılan ve adına ‘halk’ denilen - yazarın
da mensup olduğu kitle idi. ‘İnkılapçı ekalliyyet zümresi’nin başındaki
‘kendine mahsus emperyalist fırka’nın her fırsatta kullandığı bu kitle,
Azrail’e (Stalin’e) karşı milli değerleriyle müselleh olmuş, yedi başlı
ejderhaya karşı yedi telli sazını çıkarmıştı...
İki oğlunu – Rehman ve Behman yavrularını İkinci Dünya Savaşı’nın kanlı
cephelerine uğurlayıp ikisinin de ölüm haberini alan İsfendiyar Kişi,
cenazelerini bile göremediği evlatlarının acısını yedi telli sazında çaldığı
‘Ruhani’ havasıyla bir nebze olsun dindirmeğe çalışmıştı. Sazın Sarıtel
perdesinde çalınan Ruhani havasının
sesine toplanan, Hitler – Stalin ikilisinin vahşi ihtirasları sonucu hayatını
kaybeden elli milyon insanın, aynı zamanda Rehman ile Behman kardeşlerin ölüm
acısını paylaşan da yine ayağı çarıklı halk ve her telinde bin derdi, bin ümidi
saklayan saz olmuştu...
...
İsa Muğanna milli manevi
değerlerimizi mükemmel yazı üslubu, kendine özgü dili ve tekniğiyle
sembolleştirmeği başaran nadir söz sanatkârlarından biridir. Yazarın yukarda
belirtmeğe çalıştığımız öykü ve povestlerinin (uzun öykülerinin) yanında Mahşer, İsahak – Musahak, GûrÜn, İdeal romanları; Hayatımdan Sayfalar, Kırk
Kese Altın, Söz Yarası, Yılan Deresi veya Peygamberin Talihi
povestleri, birçok yönüyle araştırılmayı hak eden ve henüz değerlendirilmemiş
eserler arasındadır.
Türk dünyasının büyük söz ustası İsa Muğanna’nın eserleri 2013 yılında Azerbaycan’daki Hedef Neşrleri’nin yayınları arasında Latin alfabesi ve çağdaş tertibatla yeniden yayımlanmıştır (bu eserlerden bazıları ilk kez Hedef Neşrleri tarafından basılmıştır). Büyük yazarımızla ilişki kurup hayatının son yıllarında kendisini hiç yalnız bırakmayan, eserlerini özveriyle yayımlayıp yazarımızın bu neşrleri görmesini sağlayan değerli ve vefalı dostlarım Doç. Dr. Şemil Sadig, Ali İbrahimbeyli, Müşfig Han, Elvin Aliyev, Elhan Necefov vd.ne teşekkür ediyorum.
İsa Muğanna’yı (İsa Hüseynov’u)
rahmetle anıyor, ailesine, sevenlerine, edebiyat camiasına başsağlığı veriyoruz.
Allah İsa Muğanna’ya rahmet
eylesin!
Tanrı, yerini uçmaq eyleye!..
Yazan: Nazım Muradov / Lefke Avrupa Üniversitesi / KKTC (02 Nisan 2014)