Kıbrıs Türk Milli Mücadelesi Daha Bir Dava Adamını – Vehbi Zeki Serter’i Kaybetti

Cavid Memmedli 20/06/2014

1940’lı yıllarda Dr. Fazıl Küçük’ün Halkın Sesi gazetesiyle başlayıp 1950’li yılların ortalarından itibaren güçlenen, ellili yılların sonuna doğru (1958) Türk Mukavemet Teşkilatı’nın kurulmasıyla birlikte suyüzüne çıkan Kıbrıs Türk Milli Mücadelesi, daha bir dava adamını – Eski KKTC Cumhuriyet Meclisi Başkanı (Başkanlık dönemleri 30 Haziran 1993 - 25 Aralık 1993 ve 2 Ekim 2001 - 26 Aralık 2003 arası), Kıbrıs Türk Tarih Kurumu Başkanı; 1985-2003 yıllarında KKTC Cumhuriyet Meclisi milletvekili Vehbi Zeki Serter’i 19 Haziran 2014 (Perşembe) günü kaybetti.

Yrd. Doç. Dr. Vehbi Zeki Serter, Kıbrıs Türk Milli Mücadele Tarihi, TC İnkılap Tarihi, Atatürk ve Kıbrıs sorunu konusunda yayımlanmış çok sayıda eserin, ders kitaplarının, bilimsel makalelerin yazarıdır. Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı Genelkurmğy Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları arasında 2008 yılında çıkan 581 sayfalık Kıbrıs’ta Rum-Yunan Saldırıları ve Soykırım – Göç - Acı ve Gözyaşı kitabı Kıbrıs (Türk) tarihinin en eski çağlardan günümüze kadar bir bütün olarak ele alındığı önemli bir başvuru kaynağıdır. Kitabın her bir bölümü, Kıbrıs gerçeğini tarihsel ve çağdaş boyutlarıyla gözler önüne sermektedir. Bölümlerin, sırasıyla 1878-1955; 1955-1960; 1960-1963; 1963-1974; 1974-1975 olaylarına ışık tutacak şekilde taksim edilmesi, tarih metodu açısından da isabetli olmuştur...

1938 yılında Lefkoşa’da doğan Vehbi Zeki Serter, ilkokul, ortaokul ve liseyi Lefkoşa’da, yüksek öğrenimini ise Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde yapmış, 1961 yılında bu fakültenin Tarih bölümünü pekiyi derece ile bitirmiştir. 1972’de aynı bölümde doktorasını tamamlayarak Tarih Doktoru unvanını almıştır. Meslek hayatına Tarih öğretmenliğiyle başlayan Serter, Kıbrıs Türk Maarif Müdürlüğü’nde Tarih müfettişi, KKTC MEB Teftiş Kurulu Başkanı görevlerinde bulunmuştur. Özellikle Kıbrıs Tarihi disiplinindeki hizmetlerinden dolayı 04 Kasım 1997’de Atatürk Kültür Merkezi Şeref Üyeliği’ne layık görülmüştür.

Zengin akademik bir geçmişi de olan Yrd. Doç. Dr. Vehbi Zeki Serter, Lefke Avrupa Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğretim üyesi olup büyük bir enerji ile yıllardan beri Atatürk İlkeleri ve TC İnkılap Tarihi derslerini okutmaktaydı.

1985 yılında aktif politikaya giren Serter, 2004 yılına kadar dört dönem milletvekilliği yapmış, bu süre içinde iki dönem de KKTC Cumhuriyet Meclisi Başkanı görevinde bulunmuştur. Ulusal Birlik Partisi Genel Sektereliği de yapan, evli ve iki çocuk babası, üç torun dedesi olan Vehbi Zeki Serter, İngilizce ve Rumca bilmekteydi.

Kıbrıs meselesine ayrıntılarıyla hakim olan Serter, canlı bir tarih abidesiydi. LAÜ FEF Tarih Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. İhsan Tayhani ile 05 Mayıs 2009 tarihli sohpetinde,[1] Kıbrıs Türk Milli Mücadelesi ve 20 Temmuz 1974 Mutlu Barış Harekâtı’yla ilgili önemli bilgiler vermiş, Kıbrıs Türklerinin ve Rumlarının hayatını kurtaran bu harekâtın önemli noktalarına değinmişti. Rahmetli Vehbi Zeki Hoca’nın, o sohpette dile getirdiği bazı hususları özetle dikkatinize sunuyorum:

“... 1970’lerden itibaren EOKA tedhiş lideri Grivas ile Rum Yönetimi Başkanı Başpiskopos Makarios arasında Kıbrıs’ta ENOSİS’in ne zaman gerçekleştirilmesi konusunda anlaşmazlık olmuş ve taraflar âdeta birbirlerini düşman görerek mücadeleye başlamışlardı... Temmuz 1974’e gelindiğinde, iki taraf arasındaki mücadele, silahlı bir kavgaya dönüşmüş ve Kıbrıs Rum halkı, Grivasçılar ve Makariosçular olmak üzere iki cepheye bölünmüşlerdi. Sonuçta, bilindiği gibi Yunan cuntasının desteğinde Kıbrıs’ta 15 Temmuz 1974 günü Grivasçı grup bir darbe düzenlemiş ve ENOSİS’i bir oldu-bitti ile gerçekleştirmek istemişti...” (İ. Tayhani, age, s. 71).

O yıllarda Kıbrıs Türk Maarif Müdürlüğü’nde çalışan Serter, önceki dönemde (1959-1974) TMT’nin komuta kademesinde görevler yapmıştır. Vehbi Zeki Bey, Ankara’da askeri talim gördükten sonra 1959 yılının Şubat ayında yapılan yemin törenini ve bu törene bizzat katılan Genelkurmay İkinci Başkanı Cevdet Sunay’ın konuşmasını şöyle hatırlıyor: “... Kıbrıs, küçük bir adadır, iki devleti kaldırmaz. Yani hem Yunanistan, hem de Türkiye’yi kaldırmaz...” Sunay’ın bu sözlerinin aktarılmasının ardından İhsan Tayhani’nin “Sayın Sunay 50 yıl önceden bugün için de geçerli olan en akılcı çözüm yolunu gösteriyor yani kendi egemenliğini kullanan iki ayrı devlet, iki ayrı halk...” katkısı üzerine Vehbi Zeki Serter’in, şu cevabı mânidardır: “Doğrudur, diğerleri denendi ve dramatik sonuçları göründü...” (İ. Tayhani, age, s. 72).

Vehbi Zeki Serter, Mutlu Barış Harekâtı arifesinde Lefkoşa – Girne yolu üzerindeki stratejik öneme sahip Girne Boğazı ve Beşparmak Dağları bölgesinde Levent Taburu’nda Tabur Komutan Yardımcısı olarak görev yapmaktadır. Tabur Komutanı ise Türk subay - Yüzbaşı Nejat Bey’dir. 19 Temmuz (1974) akşamı Nejat Bey kendisini odasına çağırmış ve şu emri vermiştir: “Vehbi Bey, Dal IV’ümüz ile temas et! Ona panoların çıkarılması ve hazır durumuna getirilmesini söyle!.. Her bölüğün panosu, verilmek üzere hazır duruma getirilsin!” Bu emir üzerine Vehbi Zeki Bey’in “Komutanım, bu, Çıkarma Harekâtı’nın yarın başlayacağı anlamına gelir, değil mi?..” sorusundan sonra rahmetli Serter, iki komutan arasında yaşanan o anları şöyle aktarıyor: “... aramızda derin bir sessizlik... Komutan uzun uzun ve heyecanlı bir şekilde yüzüme bakıyor. Gözlerimin yaşardığını fark ediyorum. Hemen birbirimize sarılıyoruz. İkimiz de heyecandan birbirimize ne söyleyeceğimizi bilmiyoruz. Bu arada komutan bana ‘Yarın şafakla birlikte Mehmetçikler geliyor, Çıkarma Harekâtı yarın sabah gerçekleşecek’ diyor. İkimiz de ... gözyaşlarına boğuluyoruz!.. Sevinç gözyaşlarına!..” (İ. Tayhani, age, s. 75).

O günün gecesi saat 02.30’da Tabur Komutanı Nejat Bey’in heyecanlı bilgilendirme konuşmasını da aktaran Vehbi Zeki Hoca, Çıkarma Harekâtı’nın şafakla birlikte – saat 05.20’de başlayacağını ve bu harekâta katılacak olan tüm askerlerin büyük bir heyecan içinde Allah’a şükrettiklerini bildiriyor... Nitekim, saat 05.17’de kuzeyden gürleyen güçlü bir top atışıyla Beşparmak Dağları sarsılıyor... Komutan, mücahitlere Mutlu Barış Harekâtı’nın amacı ve ruhuyla bütünleşen şu emri veriyor: “... Düşman ateş etmedikçe ateş açılmayacaktır!” (İ. Tayhani, age, s. 78).

Türk nakliye uçaklarının, Harekât’a katılacak askerleri paraşütle Kırnı – Pınarbaşı bölgesine bırakmasıyla birlikte Tabur Komutan Yardımcısı Vehbi Zeki Serter, Paraşütçü Öncü Birliği’ni tabur adına karşılamakla görevlendirilir. Rahmetli Berter, bu onurlu görevin heyecanını şöyle aktarıyor: “Aman Tanrım! Bu, bana ne büyük bir lütuftu. Kıbrıs’a ayak basan kahraman paraşütçülerimizin karşılanmasının bana nasip olacağını hiç düşünmemiştim. Tabur komutanının bu isteği üzerine ok yaydan çıkar misali ‘emredersiniz!’ dedğimi ve sağ elimde makinalı tabancam olduğu halde son süratle tarlaların içinden paraşütçülerimize doğru koşmaya başladığımı hatırlıyorum... Birden ‘Dur, kımıldama!’ diye bir ses işitiyorum... Hemen duruyorum... Bana kim olduğumu soruyorlar. Hemen arkasından daha sert bir ses, ‘Ellerini kaldır!.. Kımıldarsan vururuz!..!’ diyor... Ben ‘... Ateş etmeyin, Mücahit komutanıyım, sizi karşılamaya geldim.’ diyorum... İnce yapılı, orta boylu bir subay... tatmin olmuş ki bana ‘gel!’ işareti yapıyor. Koşar adımlarla subayın yanına doğru ilerliyorum. Kucaklaşıyoruz, her ikimiz de ağlıyoruz. Tam bu sırada yerde mevzilenmiş bulunan Mehmetçikler de geliyorlar yanımıza, hepsi de kan ter içinde!.. Onlarla da teker teker kucaklaşıyoruz. Yılların hasreti içinde Mehmetçiklerimizi öpüyorum. Mehmetçiklerin hepsi de ağlıyorlar... Ben de hıçkıra hıçkıra ağlıyorum. Sevinç gözyaşları bunlar!.. ‘Büyük Allahım, bizlere bu günleri nasip ettiğin için sana şükürler olsun!’ diyorum.” (İ. Tayhani, age, s. 80-81).

2006 yılından bu yana yakından tanıdığım Vehbi Zeki Serter hocayla mesai arkadaşlığının yanında oda arkadaşlığı yapma şerefine de nail oldum. Son derece kibar, düzenli, titiz, duyarlı ve duygusal bir beyefendi idi. Odamıza gelen misafirlere kolonya ikramını hiç ihmal etmezdi. Diğer oda arkadaşımız Kemal Bulut Hoca onunla espiriler yapar, hepimizin aksakalı olan Vehbi Zeki Hoca’yı güldürürdü. Vehbi Zeki Hoca üniversitemizde yarızamanlı çalıştığı için haftanın iki ya da üç günü okula gelir, her gelişinde de gelmediği günler için “Sizi çok özledim” derdi... Araya bayram tatili veya derslerin olmadığı günler girdiğinde ise Lefkoşa’daki evinden oda telefonumuzu arar, hal-hatır sorar, işlerimizi merak ederdi. Annemi kaybettiğim günlerde manevi olarak hep yanımdaydı...

Özü sözü bir olan Vehbi Zeki Hoca, davasına sonuna kadar sahip çıkıp dava arkadaşlarını ihmal etmeğen bir mücahitti. Atatürk’ü sadece bir eylem adamı gibi değil, bir teorisyen olarak da sever ve sevdirirdi. Dr. Fazıl Küçük’ü, Rauf R. Denktaş’ı, Dr. Burhan Nalbantoğlu’nu, Osman Örek’i, Kıbrıs davasında kilometre taşları olan Türk büyüklerimizi hep ondan dinlemiş, ondan öğrenmiştik. Lefke Sancaktarı rahmetli Aziz Fedai Bey hasta iken Vehbi Zeki Serter ve bu iki TMT’ci mücahidin de çok değer verdiği İhsan Tayhani hocalarla birlikte Aziz Hoca’nın evine – ziyaretine gittiğimizde Aziz Bey’e hoş sözler söylemişti. Ziyaret dönüşünde bir Lefke’yi gezmiş Karşıyaka’yı, Lefke Barajı’nı birlikte seyretmiştik. Vehbi Zeki Hoca, bu sırada Aziz Bey’in mücadele yıllarında yaptığı kahramanlıkları anlatmıştı...

Vehbi Zeki Serter Hoca, Azerbaycan’ın içinde bulunduğu sessiz savaş döneminde hep yanımızdaydı. Türkiye’nin tüm meselelerini bir Kıbrıs meselesi gbi görür, önemserdi. Özellikle Türkiye’nin son yıllardaki sorunlarından dolayı çok endişeliydi. İnternet kullanmamasına rağmen Türk(iye) ve Kıbrıs basınını yakından takip eder, gazeteleri günlük olarak alıp okurdu. Görsel basından, kameralardan ise hep uzak durmaya çalışır, kendisiyle röportaj yapmak isteyen gazetecilere kibarca ‘Hayır’ derdi. İlerlemiş yaşına rağmen hep okur, araştırma yapardı. Bize lazım olan bilimsel kaynakları kendi kitaplığından getirir hatta o kaynakta kullanmamız gereken yerleri kâğıtlar yapıştırarak işaretlerdi... Müsevvidzade Ahmed Raik hakkında araştırma yaptığımda beni Ahmed Raik’in kardeşi av. Fazıl Niyazi Korkut’un oğluyla görüştüren de Vehbi Zeki Hoca olmuştu...

Rahmetli Vehbi Zeki Hoca son derece titiz ve düzenli bir insandı. Onun kravat takmadan üniversiteye geldiğini hiç hatırlamıyorum...

Vehbi Hoca, son derece kibar bir insandı. Etrafında bulunan insanların (bizlerin) hepsi yaşça ondan küçük olmasına rağmen kendisinden küçük insanlara karşı bu kadar kibarlığı ve saygısı, yaşça ondan büyük olanlara saygısını tasavvur etmemiz için yeterliydi... Saygı beklemek yerine saygı göstermeği yeğler, karşısındaki insana da saygıyı fazlasıyla hakettiğini kanıtlamış olurdu. Rahmetli babasından ve annesinden söz ederken yetmişlik bir ihtiyardan daha çok, onların yanında hep çocuk olduğunu hissettiren bir ses tonuyla konuşurdu. Birkaç ay önce kayınvalidesini kaybetmişti. Evini arayıp başsağlığı verdiğimizde çok mutlu olmuş, defaatle teşekkür etmişti. Vehbi Zeki Hoca’ya göre dünyadan göçen her bir insan, tarihin bir dönemine de son noktayı koyup dünyadan ayrılıyordu – tıpkı kendisi gibi... Bu anlamda yaşlı ve hasta kayınvalidesinin ölümüne de çok üzüldüğünü söylemişti...

Vehbi Zeki Serter Hoca iyi bir evlat ve iyi bir damat olmakla birlikte, iyi bir eş, iyi bir baba, iyi bir dede idi. Kendi adını verdiği torunu Vehbi Zeki Serter’in (oğlu Zeki Bey’in oğlu küçük Vehbi Zeki’nin) masatenisi sporundaki başarılarından gururla söz eder, onun her başarısını anlatırken kendine özgü bir yüz ifadesiyle parmaklarını masaya vurup tıklatırdı. Vehbi Zeki Hoca’nın bu “geleneksel alışkanlığına”, mahalli prestijine hayrandık... Dün (19.06.2014) Hüseyin Oğuz, İhsan Tayhani hocalar ve Muhammed Atmaca kardeşimizle birlikte Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nde kendisiyle helalleşmeye ve vedalaşmaya gittiğimizde kızı Deniz Hanım’ın, oğlu Zeki Bey’in, yeğeni Esat Bey’in ve diğer yakınlarının onu ne kadar çok sevdiklerini gördük...

Biz de sevgili Hocamızla helalleştik, ona yeni ve ebedi yolculuğunda uğurlar diledik...

Acımız büyüktür... Merhum hocamız, bilge aksakallımız, saygıdeğer büyüğümüz Vehbi Zeki Serter Beyefendi’ye yüce Allah’tan rahmet, değerli ailesine, sevenlerine, Lefke Avrupa Üniversitesi camiasına... başsağlığı diliyoruz.

Mekanınız Cennet olsun, değerli Hocamız! Sizi unutmayacağız... 20 Haziran 2014

Yazan: Nazim Muradov (Lefke Avrupa Üniversitesi)


[1] Bkz. Yrd. Doç. Dr. İhsan Tayhani, Tanıklarıyla Kıbrıs Türk Milli Mücadelesi, Siyasal Kitabevi, Ankara, 2009, s. 69-83